İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

14 Haziran 2016 Salı

Shadow Of The Beast Oyun İnceleme

"İntikam için yollara düşüyoruz

Reflections’ın geliştirdiği, Psygnosis’in dağıtımcılığını üstlendiği Shadow of the Beast ilk olarak oyuncularla tanıştığı zaman yıl 1989’du. Commodore Amiga için piyasaya sürüldüğünde o zamanların en başarılı platform oyunlarından biri olan Shadow of the Beast, hem görselleri hem de müzikleri ile de dikkat çekiyordu. O yıllarda oyunculara toplamda 12 adet bölüm sunan Shadow of the Beast, görselleri ile oyuncuların ilgisini çekerek başarıya ulaşmakla birlikte, kısa sürede ikinci oyunu ile de oyun sektöründe yerini kazanmıştı. Seri platform türünde başarılı ile ön plana çıkıp 1992 yılında üçüncü oyununa kavuşsa da, Shadow of the Beast serisi neredeyse bitmeyen bir sessizliğe gömüldü. 

Yıllar geçti, ve ana karakterimiz Aarbron, 2013’teki Gamescom’da kendini yeniden gösterdi. Yeni nesil görseller ile karşımıza çıkan Aarbron, eskisine oranla çok daha kızgın bir şekilde karşımıza çıkmakla birlikte, intikam almak için yeniden yollara düşecekti anlaşılan. Sony Computer Entertainment’ın özel olarak PlayStation 4 için geliştirilmesi istediği Shadow of the Beast, 1989’daki ilk oyunun Remake’i olmakla birlikte Heavy Spectrum Entertainment tarafından geliştirilerek oyunculara sunulacaktı.
Karşımıza çıkan Shadow of the Beast, bahsettiğim üzere ilk oyunun Remake’i olmakla birlikte köklerine sadık kalarak, bizlere çok daha zengin bir hikayeyi sunuyor. Karakterimiz Aarbron, daha kundakta bir bebek iken yaratıklar tarafından kaçırılır.  Şeytani yaratık lordu Maletoth ve büyücüleri tarafından ‘saf yaratığa’ dönüştürülen Aabron, Zelek isimli bir büyücünün kölesi olmakla birlikte Maletoth için savaşmaya başlar. Maletoth’un kölesi olmakla birlikte insanlara saldıran Aarbron, bu savaşın sonunda kendine gelmeye başlar ve içindeki insani hisler de uyanır. Başına gelenlerden dolayı Zelek ve Maletoth’u sorumlu tutan Aarbron, intikam almak için yola çıkar ve önüne çıkan bütün engelleri ‘parçalayarak’ aşmaya başlar.
Ne çektin be Aarbron!

Shadow of the Beast köklerine bağlı olmakla birlikte, yeni nesilde başarılı bir şekilde kendini göstermeye niyetli olarak karşımıza çıkıyor. 1989’deki oyunun aksine, bol aksiyonlu, bol kanlı, bol vahşetli bir oynanışa sahip olan Shadow of the Beast, bizlere tam da aradığımız bir platform oyunu deneyimini sunuyor.
Sağa veya sola gidebildiğimiz(side-scrolling) adıyla anılan bir platform türünü bizlere sunan Shadow of the Beast, yeni bir özellik olarak hack’n slash mekaniklerini de oyuna eklemiş. İlerlediğimiz bölgelerde karşımıza çıkan düşmanların sayılarını görebiliyor, ve bu şekilde Aarbron ile kendimizi gerçekleşecek kıyıma kendimizi hazırlayabiliyoruz. Bu durumda düşmanlarımızı katletmeden oyunda ilerlememiz ne yazık ki mümkün olmuyor. Shadow of the Beast’in hack’n slash mekaniği kimi zaman oyunun temposunu düşürse de, oyunun aksiyon dolu olması açısından yerinde olmuş diyebilirim. Gelelim oyunun aksiyon kısmına.Serinin önceki oyunlarından çok daha kızgın ve tehlikeli Aarbron ile çok akıcı bir şekilde düşmanlarımızı parçalara ayırarak kanlarını toplayabiliyoruz. Kare ile düşmanlarına saldıran Aarbron, üçgen ile stunlayarak yaratıkları parçalayabilirken, doğru zamanlama ile kombo yapabiliyor, hatta saldırıları geçerek onları savunmasız bırakıp ziyafet çekebiliyor. Aarbron’a birçok yeni özellik ekleyen oyunun geliştiricileri, sağ analog ile bizlere takla atabilme ve saldırılardan kaçabilme imkanını getirirken, düşmanlarımızdan beslenerek sağlığımızı geri kazanma, hatta yüksek skor için onları param parça etme gibi seçenekleri de bizlere sunmuş. R2 ve kare tuşuna aynı anda basarak düşmanlarımızın üstüne atladığımız gibi onların boyunlarını parçalayabiliyor, R2 ve üçgen ile de yüksek puan kazanmak için kanlarını akıtabiliyoruz.
Oyunun temposunu arttıran en başarılı özelliklerden biri ise Aarbron’un ‘rage mode’ özelliği. Düşmanlarını zincirleme parçalayabilen ve parçaladıkça daha fazla puan kazanan Aarbron, rage mode’un devam etmesi için doğru hedefe doğru atılmak zorunda. Doğru hedefi kaçırdığı durumda rage mode’un bitmesi ile etrafı çevrilmiş bir şekilde kendini bulabilir, hatta ağır hasar almaya da başlayabilir. Bu noktada Shadow of the Beast’in savaş anında zamanlamanın ne kadar önemli olduğundan bir kez daha bahsetmekte fayda var.
Karamoon isimli diyarda geçen Shadow of the Beast’te adım attığımız her yeni bölgede, bizleri de yepyeni tehditler beklerken, Aarbron da elde ettiği puanlar ile güçlenebiliyor. Maksimum sağlığını arttırabilen Aarbron, vuruşlarını kuvvetlendirebiliyor, hatta düşmanlarından beslenirken kazanabileceği sağlık ve puanı da destekleyebiliyor.
Karamoon’un yeşil çayırlarında başlayan maceramızda, Dryad isimli ırkın mağaralarına, Çürük Bataklıklara adımımızı atıyoruz. Ulaştığımız her yeni bölgede karşımıza yeni düşmanların çıkması ile birlikte, bizleri daha da zorlayan hatta alt etmek için strateji gerektiren yaratıklar da Aarbron’un karşısına çıkıyor. Kimi zaman kalkanlı vahşi yaratıklar bizleri sıkıştırmaya çalışırken, kimi zaman da asırlardan beri tutsak olan Titan’lar Aarbron’a yol göstermekte yardımcı olacaklar.
Kim o? Nerde o?

Bu diyarlarda Aarbron intikam için yola çıkarken, kimi zaman mühür, kimi zaman da oyunun hikayesini daha iyi anlamamızda yardımcı olan zaman dilimi küreleri ile de karşılaşıyor. Bu mühür ve zaman dilimi küreleri kimi zaman oyunun gizli yerlerinde bulunsa da, kimi zaman karşımıza çıkmakla birlikte kolayca Aarbron tarafından elde edilebiliyor. Kırılan mühürler ile Aarbron tılsımlar elde ederken, deneyim puanları ile bu tılsımları da güçlendirebiliyor. Elde ettiğimiz tılsımlar Aarbron’u daha dayanıklı ve güçlü yapmakla birlikte, bizlerin işini de bir nebze kolaylaştırıyor











Shadow of the Beast’in görsel ve mekan tasarımı olarak harika bir yapıt olduğundan bahsetmem gerek. 60fps/1080p performansı  ile bizlerin karşısına çıkan Shadow of the Beast, mekanların detaylı tasarımı ve renkleri ile de dikkat çekerken, tasarım olarak kendini tekrar etmemesi ile de anılmayı hak ediyor. Karamoon’un yeşil vadileri 1080p görseller ile başarılı bir atmosferi bizlere yaşatırken, bulunduğumuz bölgenin ‘canlı’ olması da oyunun çekiciliğini vurguluyor. 


Oyunun yeniden oynanabilme özelliğini arttırmak isteyen Heavy Spectrum Entertainment, elde ettiğimiz puanların dünya çapında sıralamaya girmesini de oyuna eklemiş. Tereyağından kıl çeker gibi düşmanlarınızı param parça ettiğiniz takdirde karşılaşmadan bronz, gümüş, altın veya platinum gibi derecelendirmeler alarak dünya sıralamasında kendinizi gösterebiliyorsunuz. Ancak, düşmanlarınızdan aldığınız her bir hasar ile bu sıralamanız düşmekle birlikte, kazanacağımız puanı da bir hayli kısıtlıyor. Eğer yüksek skor elde etmeyi seven bir oyuncuysanız, Shadow of the Beast sizlere uzun bir oynanış süresini sunuyor.


Atmosfer olarak Shadow of the Beast harika bir iş çıkarmış.


Dark Souls serisinden mi esinlenmişler bilinmez, ancak oyunu çevrimiçi şekilde oynarsanız diğer oyuncuların nerede öldüklerini görebilirsiniz. Yerde gölgeli bir şekilde duran bu izlerde oyuncuların ruhlarını onlara geri göndererek iyilik yapabilir, veya onların ruhlarını hunharca parçalayarak ‘gölge taşı’ adı verilen özel bir eşyaya sahip olarak güçlenebilirsiniz. Sahip olduğunu bu gölge taşı ile Aarbron kendisinin gölge halinde siluetini çağırarak yaratıklara arkalarından saldırabilir ve onları kolayca parçalayabilir. Seçim sizin


Yüksek skor elde etmek gibi bir takıntınız olmasa da, bu puanların bölümü bitirdiğimiz zaman bizler için deneyim olarak geri döneceğinden de bahsetmem gerek. Elde ettiği deneyim puanları ile sadece gelişmekle kalmayan Aarbron, ilginç bir şekilde diğer ırkların dilini öğrenmekle birlikte olan bitenden daha rahat bir şekilde haberdar da olabiliyor. Gerçekten de, oyunun hikayesine önem veren Heavy Spectrum Entertainment’i bu konuda kutluyorum, lakin kendimi birçok kez ırkların ve karakterlerin tarihçesini okurken bulmakla birlikte, hoşuma gittiğini de fark ettim.



Eğer eski Shadow of the Beast oyunlarını seviyorsanız sizler için bir iyi haberim daha var. Elde ettiğiniz deneyim puanları Shadow of the Beast serisinin 16-bit oyununu satın alabilir ve istediğiniz kadar oynayabilirsiniz. Hatta asıl oyunu bitirdiğiniz takdirde, eski oyunu sonsuz can hilesi ile oynama imkanınız da var!




Gelelim oyunu alma kararına. Mayıs’ta Uncharted 4, Doom gibi büyük oyunların çıkmasıyla birlikte cüzdanlarımız bir hayli yandı. Ancak Shadow of the Beast’in bize sundukları ve fiyatı bir hayli tatlı diyebilirim. 45 liralık bir fiyatla PSN’de yerini alan Shadow of the Beast, Avrupa ve Kuzey Amerika’da sadece dijital olarak oyunculara sunulmakla birlikte, bizlere yaklaşık olarak 5-6 saatlik bir oynanışı sunuyor. Bu oynanış süresi her ne kadar oyun için yeterliymiş gibi görünse de, Shadow of the Beast’in tadı damağınızda kalıyor.



Oynanış ve görsel açısından dikkatimizi çeken Shadow of the Beast, kimi zaman kendini tekrar etse de, bizlere aksiyon ve kıyım dolu bir platform deneyimini sunuyor. İlk defa 1989’da karşımıza çıkan Shadow of the Beast, beklediğimden çok daha başarılı bir şekilde karşıma çıktığını söylemem gerek. Oynanış süresi açısından bizleri pek tatmin etmese de, Shadow of the Beast platform ve hack’n slash seven oyuncular için kesinlikle deneyim edilmesi gereken bir oyun olarak karşımıza çıkıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder